Merhaba Next.web.tr Misafiri! Forum Sitemize Hoşgeldin.

Sitemize üye olarak ayrıcalıklarımızdan yararlanabilirsiniz.

or Kayıt ol

Kudüs'te ki Son Osmanlı Askeri: Iğdırlı Hasan Çavuş

collo1

0
Moderator
11 Ocak 2012
4,997
12,213
113
ALMANYA
Terör devleti İsrail kurulduğu 14 Mayıs 1948 tarihinden bu yana Müslümanların kanını döküp, kutsal toprakları adım adım işgal ediyor. Batı nın üç maymunu oynadığı bu olay karşısında en sert tepkiyi ise Türkiye gösteriyor. Müslümanların ilk secdesi olan Kudüs, Osmanlı hakimiyetinde yıllarca insanların huzur ve barış içerisinde yaşadığı topraklardı.

ABD Başkanı Donald Trump ın İsrail Büyükeçiliğini Kudüs e taşıma kararı İslam dünyasında büyük tepkiyle karşılandı. Müslümanların kanayan yarası olan Kudüs, yıllardır İsrail in işgali altında.

Osmanlı Devleti nin çöküşüyle veda etmek zorunda kaldığımız Kudüs te bugün gözyaşı ve kan eksik olmuyor. Yıllardır barışın ve huzurun yaşandığı bu topraklar İsrail in kurulmasıyla birlikte cehenneme döndü. Batı dünyası yaşanan bu dram karşısında üç maymunu oynuyor. İsrail in bu işgaline karşı en sert tepkiyi ise Türkiye veriyor.

Öte yandan tüm bu yaşananlar Osmanlı ordusunun Kudüs ten çekildiği sırada (9 Aralık 1917) Mescid-i Aksa yı koruması için nöbetçi bırakılan Iğdırlı Onbaşı Hasan ın hikayesini akıllara getirdi.

Merhum gazeteci İlhan Bardakçı, 45 yıl önce bir şahitlikle bu olayı şöyle anlatmıştı:

Yıllar önceydi, sene 1972. O zamanlar genç bir gazeteciydim. Türkiye den bazı siyasiler ve iş adamları İsrail e resmi ziyarette bulunuyorlardı. Biz de gelişmeleri izlemek için oradaydık. Bir sıcak mayıs akşamıydı. Her ziyarette olduğu gibi sıradan bir işti anlayacağınız.

Ziyaretin dördüncü günü bize tarihi ve turistik yerleri gezdirmeye başladılar, kafile olarak Mescid-i Aksa ya vardık. Heyecanlanmıştım asırlık merdivenlerden yukarı çıkarken. Üstteki avluya on iki bin şamdanlı avlu diyorlar. Yavuz Sultan Selim Han, Kudüs e gelince bu avluda on iki bin şamdan mum yaktırmış. Koca Osmanlı ordusu yatsı namazını o mumların ışığında kılmış, adı oradan geliyor.

Avlunun kenarında biri dikkatimi çekti. Doksan yaşlarında bir adam

Üzerinde kendinden daha yaşlı bir asker üniforması; her yanı yama içinde, hatta bazı yamaların bile tekrar yamanmış olduğu bir elbise Asırlık ağaçların gövdesindeki halkalar misali yamaları yaşını göstermeye çalışıyordu sanki. Orada ayakta bekliyordu, sırtına zorla yapıştırılmış gibi duran hafif kamburu da olmasa dimdik duracaktı. İki metreye yakın boyu ile yaşlıydı ama bir o kadar da vakur. Şaşırmıştım.

Acaba bu adam bu sıcakta güneş altında neden dikilip duruyor dedim içimden. Bizi gezdiren rehbere sordum; Ben kendimi bildim bileli her gün buraya gelir. Akşama kadar bekler. Ne kimseyi dinler, ne de kimseyle konuşur. Sadece bekler, delinin teki herhalde.dedi. Bu yaşta bu sıcakta sebepsiz beklemeyeceğini biliyordum. Bembeyaz sakalının hafif titremesi rüzgardan mıydı, senelerin bedene yüklediği ağır yükten mi bilemedim. Kafasında eski bir kalpak, sanki kanatlanıp gidecek bir kumru misali bekliyordu.

Konuşmakla konuşmamak arasında kararsız kaldım. Yanına yaklaştığımı fark etti, ama kımıldamadı. Selamün aleyküm baba. dedim. Başını biraz bana doğru çevirdi, durakladı ve çatallanmış titrek bir sesle “Aleyküm selam oğul. dedi. Hayırdır baba sen kimsin, burada ne yapıyorsun? dedim. “Bendedi titreyen bir sesle. Ben, Osmanlı Ordusu, Yirminci Kolordu, Otuz Altıncı Tabur, Sekizinci Bölük, On Birinci Ağır Makineli Tüfek Takımı Komutanı Onbaşı Hasan ım. Sesinde titreme kalmamıştı. Genç bir askerin tekmil vermesi gibi tekrarladı:
“Ben Iğdırlı Onbaşı Hasan ım. Bizim bölük Cihan Harbi nde Kanal Cephesi nden İngiliz e saldırdı. Cânım ordu Kanal da yenildi. Artık geri çekilmek elzem idi. Ecdat yadigârı topraklar bir bir elden gidiyordu. İngiliz, sonra Kudüs e dayandı, şehri işgal etti. Biz de Kudüs te artçı bölük olarak bırakıldık dedi.

Osmanlılar, İngiliz girinceye kadar geçen zaman içinde mübarek belde yağmalanmasın diye oraya bir artçı bölük bırakır. Eskiden bir kenti ele geçiren devlet, asayiş görevi yapan yenik ordu askerlerine esir muamelesi yapmazmış. Zaten İngilizler de Kudüs ü işgal ettikleri zaman halk çok tepki göstermesin diye küçük bir Osmanlı birliğinin şehirde kalmasını istemişler.

Sonra anlatmayı sürdürdü: “Bizim artçı bölük elli üç neferdi. Mütarekeden (Mondros Ateşkesi) sonra ordunun terhis edildiği haberi geldi. Başımızda kolağamız (yüzbaşı) vardı. œAslanlarım, devletimiz müşkül vaziyettedir. Şanlı ordumuzu terhis ediyorlar, beni İstanbul a çağırıyorlar. Gitmem gerek, gitmezsem mütareke emrini çiğnemiş, emre itaatsizlik etmiş olurum. İçinizden isteyen memleketine avdet edebilir, ama beni dinlerseniz sizden tek isteğim var: Kudüs bize Sultan Selim Han Hazretleri nin yadigârıdır. Siz burada nöbeti sürdürün. Sonra halk Osmanlı da gitti, bundan sonra bizim halimiz nice olur!demesin. Fahri Kâinat Efendimiz in ilk kıblesini Osmanlı da terk ederse gâvura bayramdır. Siz, İslam ın şerefini, Osmanlı nın şanını ayaklar altına aldırmayın. dedi.

Bölüğümüz Kudüs te kaldı. Sonra upuzun yıllar bir anda bitiverdi. Bölükteki kardeşler teker teker Cenab-ı Hakk ın rahmetine kavuştu. Düşman değil de yıllar biçti geçti bizi. Bir ben kaldım buralarda. Bir ben, koca Kudüs te bir Onbaşı Hasan. dedi.

Alnından akan ter, gözyaşına karışıyor, kırış kırış olmuş yüzünde kendi yol bulup akıyordu. Konuşmaya devam etti: Sana bir emanet var oğul, nice yıldır saklarım. Emaneti yerine teslim eden mi? dedi. œElbette dedim. Sanki Türkiye ye haber göndermek için birini bekliyordu.

Anadolu ya vardığında yolun Tokat sancağına düşerse Mescid-i Aksa ya beni nöbetçi bırakıp burayı bana emanet eden kolağam Mustafa Kumandanımın yanına git. Ellerinden benim için öp ve de ki: œKudüs ü bekleyen 11. Makineli Takım Komutanı Iğdırlı Onbaşı Hasan o günden bu yana bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Nöbetini terk etmedi, tekmili tamamdır hayır dualarınızı beklemektedir kumandanım. de.

Tamam, dedim. Bir yandan göz yaşlarımı gizlemeye, öte yandan dediklerini not almaya çalışıyordum.

Nasırlı ellerine sarıldım sonra öptüm öptüm. œAllah a emanet ol baba dedim. Sağ olasın oğul. Bizim için dünya gözü ile o mübarek Anadolu yu görmek mümkün değil. Var sen selam götür tanıdık tanımadık herkese. dedi. Kafileye geri döndüm, sanki bütün tarihimiz kitaplardan canlanmış da karşıma çıkmıştı. Rehbere durumu anlattım, inanamadı. Adresimi verdim, bu askeri takip etmesini, bir şey olursa bana mutlaka haber etmesini istedim.

Türkiye ye gelince verdiğim sözü yerine getirmek için Tokat a gittim. Askerî kayıtlardan Kolağası Mustafa Efendi nin izini buldum. Vefat edeli yıllar olmuştu. Sözümü yerine getirememiştim. Ardından seneler birbirini kovaladı. 1982 de bir gün ajansa geldiğimde bir telgrafım olduğunu söylediler. Rehberden gelen bir tek cümle yazılıydı: Mescid-i Aksa yı bekleyen son Osmanlı askeri bugün öldü.

Gazeteci İlhan Bardakçı, Kudüs te karşılaştığı Iğdırlı Hasan Onbaşı nın hikayesini böyle anlatmıştı. Kimsenin haberdar olmadığı bu birlik son nefesine kadar Kudüs te kalmayı sürdürmüştü.​
 
Son düzenleme:
Üst