Merhaba Next.web.tr Misafiri! Forum Sitemize Hoşgeldin.

Sitemize üye olarak ayrıcalıklarımızdan yararlanabilirsiniz.

or Kayıt ol

Okumak, anlamak, bilmek

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

DOST_6080

0
Üye
4 Şub 2015
4,944
15,657
113
59
TüRKİYE CUMHURİYETİ
Güzel bir yazı sizlerle paylaşmak istedim.


Okumak, Anlamak ve Bilmek

Aslında “şeytan üçgeni” demek adetten olmuş. Ama konu “okumak” olunca, “şeytan bunun neresinde?” diye sordum kendi kendime. Bu yüzden yazımın başlığını “insan üçgeni” koydum. Sonuçta muhatap “insan” diye.

Okumak, anlamak, bilmek. Bahse konu üçgenin sac ayakları.

“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” demiş Heraklit. Devamlı değişen, yaratışların sürekli tekrarlandığı kainatta; bu değişime ayak uydurmak, yani sürekli öğrenmek de varlık nedenimiz olsa gerek.

Öğrenmenin en temel ve kestirme yolu da okumak.

Bilmenin, yani öğrendiklerimizi hayatımıza geçirmenin, pratikte uygulamanın en önemli başlangıç noktası okumak olduğu içindir ki;

Tanrı bile ilk emrini verirken “oku!” demiş.
Oku ki, öğrenmek için ilk adımı at. Öğren ki, kendini bil. Bilmek, uygulamaktır, bilgiyi yaşamaktır.


Farklı bir ifade ile sorunlar karşısında çözüm üretebilmektir.

Hayvanla insanı ayıran en büyük fark akılsa; aklı kullanmak, yani düşünmek, “insan olmanın can noktası” da denilebilir.
“Kişiliğin temel taşlarından olan karar verme yeteneğini geliştiren en önemli etken, düşünmektir” (1) diyor işin uzmanları.
Düşünmenin de anlamaktan, yani onun da öncesinde okumaktan başladığını bilmek için müneccim olmaya gerek yok sanırım.
İnsan sadece okuyarak öğrenmez tabi. Gözlemlemek, araştırma yapmak, başka tecrübeleri dinlemek de öğrenmenin yolları. Ama dünyadaki tüm tecrübeleri gözlemleme şansımız olmadığına göre, farklı deneyimleri öğrenmenin en kestirme yolu, okumaktan geçiyor.
Okumak ama nasıl?

Dikkati vererek, üzerinde düşünerek. Eskilerin tabiri ile “tefekkür” ile okumak.
Okurken yazı yerine, ocaktaki baklayı düşünüyorsanız eğer, bence hiç uğraşmayın, kapatın kitabı doğru mutfağa!.
Demek ki neymiş; önce anlayarak oku, sonra düşün. Zira bilgisiz düşünce olmaz. Düşünmek bilgi destekli olursa üretim yaratır, çözüm üretir. Bence okumadan düşünmeye çalışmak, keçiboynuzu yemeye çalışmak gibi. Yarım çeki odun yersin, üç gram bal alırsın.

Okumadan anlamak, anlamadan da düşünmek olmaz. Anlamak düşünmenin, düşünmek de insan olmanın yolu diyoruz. Düşünmeden yaşayan insan yok mu? Olmaz mı dolu!.
Türkiye’ de 1000 kişiye sadece 7 kitap düştüğünü düşünürseniz, demek ki 1000 kişinin 993’ ü düşünmeden yaşıyor.(2) Yorum: Demek ki %99.3’ ümüzün beyin hücreleri, sahibinden az kullanılmış durumda.
Başka bir araştırmaya göre de, ülkemizde 95 kişiye bir kahvehane düşerken, 65.000 kişiye bir kütüphane düşüyormuş.(3) Yorum: Demek ki insanımız, “kahvenin” beyin üzerindeki zihin açıcı etkinin farkında.

İşin şakası bir yana;
cephede bile kitap okuyup, yapacağı reformları düşünen; çocukluğunda her iki kuruşundan birini kitaba yatıran Mustafa Kemal’in torunlarına ne yazık ki hiç yakışmayacak veriler bunlar.

İşin bir de sağlık yönü var. Sağlıklı insanlarda, okuma ve düşünme işlevi sırasında, beyinin “beta elektrik aktivitesinde” artış olduğu gözlemlenmiş. Şu beta elektrik aktivitesinin nemenem bir şey olduğunu uzmanlar bilir ama; 20 li yaşlardan itibaren her gün 50 bin ile 200 bin arasında kaybedilen sinir hücresi karşısında, tek tedbirin okumak olduğu, beyni bunamaktan bile koruduğu ve geliştirdiği; hatta epileptik (sara) açıdan hastalık zemini bulunan kişilerde, epileptik deşarja bile neden oluşu, okumanın beyin üzerindeki olumlu etkisinin müthiş ispatı diye yorumlamak lazım sanırım.(4)
Okumanın- bilmenin sonu yok. Ömrümüz var oldukça beynimizi, aklımızı, ruhumuzu beslemek ve geliştirmek zorundayız. İster ihtiyaçtan, isterseniz ibadet diye.
Eflatun diyor ki; “bilmediklerimi ayağımın altına koysaydım, başım göğe ererdi”. Onun başı göğe eriyorsa, biz herhalde yakında pluton’ a varmak üzereyiz.

Hayat durmuyor, hep ileriye akıyor. Çağı yakalamak için meraklı olmak, öğrenmek ve hızlı bilgi sahibi olmak; bugünkü teknolojik gelişme ortamı içinde çok önemli bir ihtiyaç.

Bu noktada ya akıntıya sürükleneceğiz, ya da sandal yapmayı öğrenip, dümene geçeceğiz.

Unutmayın, zaferler önce beyinde kazanılır. Ama onu kullanmak şartıyla.

ALINTI : Meltem KAYNAŞ

30 Ekim 2007
 
Son düzenleme:

eray

0
Üye
14 Ocak 2013
232
7
18
Güzel bir yazı sizlerle paylaşmak istedim.


Okumak, Anlamak ve Bilmek

Aslında “şeytan üçgeni” demek adetten olmuş. Ama konu “okumak” olunca, “şeytan bunun neresinde?” diye sordum kendi kendime. Bu yüzden yazımın başlığını “insan üçgeni” koydum. Sonuçta muhatap “insan” diye.

Okumak, anlamak, bilmek. Bahse konu üçgenin sac ayakları.

“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” demiş Heraklit. Devamlı değişen, yaratışların sürekli tekrarlandığı kainatta; bu değişime ayak uydurmak, yani sürekli öğrenmek de varlık nedenimiz olsa gerek.

Öğrenmenin en temel ve kestirme yolu da okumak.

Bilmenin, yani öğrendiklerimizi hayatımıza geçirmenin, pratikte uygulamanın en önemli başlangıç noktası okumak olduğu içindir ki;

Tanrı bile ilk emrini verirken “oku!” demiş.
Oku ki, öğrenmek için ilk adımı at. Öğren ki, kendini bil. Bilmek, uygulamaktır, bilgiyi yaşamaktır.


Farklı bir ifade ile sorunlar karşısında çözüm üretebilmektir.

Hayvanla insanı ayıran en büyük fark akılsa; aklı kullanmak, yani düşünmek, “insan olmanın can noktası” da denilebilir.
“Kişiliğin temel taşlarından olan karar verme yeteneğini geliştiren en önemli etken, düşünmektir” (1) diyor işin uzmanları.
Düşünmenin de anlamaktan, yani onun da öncesinde okumaktan başladığını bilmek için müneccim olmaya gerek yok sanırım.
İnsan sadece okuyarak öğrenmez tabi. Gözlemlemek, araştırma yapmak, başka tecrübeleri dinlemek de öğrenmenin yolları. Ama dünyadaki tüm tecrübeleri gözlemleme şansımız olmadığına göre, farklı deneyimleri öğrenmenin en kestirme yolu, okumaktan geçiyor.
Okumak ama nasıl?

Dikkati vererek, üzerinde düşünerek. Eskilerin tabiri ile “tefekkür” ile okumak.
Okurken yazı yerine, ocaktaki baklayı düşünüyorsanız eğer, bence hiç uğraşmayın, kapatın kitabı doğru mutfağa!.
Demek ki neymiş; önce anlayarak oku, sonra düşün. Zira bilgisiz düşünce olmaz. Düşünmek bilgi destekli olursa üretim yaratır, çözüm üretir. Bence okumadan düşünmeye çalışmak, keçiboynuzu yemeye çalışmak gibi. Yarım çeki odun yersin, üç gram bal alırsın.

Okumadan anlamak, anlamadan da düşünmek olmaz. Anlamak düşünmenin, düşünmek de insan olmanın yolu diyoruz. Düşünmeden yaşayan insan yok mu? Olmaz mı dolu!.
Türkiye’ de 1000 kişiye sadece 7 kitap düştüğünü düşünürseniz, demek ki 1000 kişinin 993’ ü düşünmeden yaşıyor.(2) Yorum: Demek ki %99.3’ ümüzün beyin hücreleri, sahibinden az kullanılmış durumda.
Başka bir araştırmaya göre de, ülkemizde 95 kişiye bir kahvehane düşerken, 65.000 kişiye bir kütüphane düşüyormuş.(3) Yorum: Demek ki insanımız, “kahvenin” beyin üzerindeki zihin açıcı etkinin farkında.

İşin şakası bir yana;
cephede bile kitap okuyup, yapacağı reformları düşünen; çocukluğunda her iki kuruşundan birini kitaba yatıran Mustafa Kemal’in torunlarına ne yazık ki hiç yakışmayacak veriler bunlar.

İşin bir de sağlık yönü var. Sağlıklı insanlarda, okuma ve düşünme işlevi sırasında, beyinin “beta elektrik aktivitesinde” artış olduğu gözlemlenmiş. Şu beta elektrik aktivitesinin nemenem bir şey olduğunu uzmanlar bilir ama; 20 li yaşlardan itibaren her gün 50 bin ile 200 bin arasında kaybedilen sinir hücresi karşısında, tek tedbirin okumak olduğu, beyni bunamaktan bile koruduğu ve geliştirdiği; hatta epileptik (sara) açıdan hastalık zemini bulunan kişilerde, epileptik deşarja bile neden oluşu, okumanın beyin üzerindeki olumlu etkisinin müthiş ispatı diye yorumlamak lazım sanırım.(4)
Okumanın- bilmenin sonu yok. Ömrümüz var oldukça beynimizi, aklımızı, ruhumuzu beslemek ve geliştirmek zorundayız. İster ihtiyaçtan, isterseniz ibadet diye.
Eflatun diyor ki; “bilmediklerimi ayağımın altına koysaydım, başım göğe ererdi”. Onun başı göğe eriyorsa, biz herhalde yakında pluton’ a varmak üzereyiz.

Hayat durmuyor, hep ileriye akıyor. Çağı yakalamak için meraklı olmak, öğrenmek ve hızlı bilgi sahibi olmak; bugünkü teknolojik gelişme ortamı içinde çok önemli bir ihtiyaç.

Bu noktada ya akıntıya sürükleneceğiz, ya da sandal yapmayı öğrenip, dümene geçeceğiz.

Unutmayın, zaferler önce beyinde kazanılır. Ama onu kullanmak şartıyla.

ALINTI : Meltem KAYNAŞ

30 Ekim 2007

haydar usta imza atmış bende mühür basayım . çok değil bundan on yıl önce plajlarda parklarda gençlerin çoğunun ellerinde kitaplar vardı okuyorlardı şimdi akıllı telefonlarla chet yapmakla meşguller kitap okuyan göremiyorum . ülkemizin geleceği için olumsuz bir durum var.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst