- 26 Eki 2021
- 125
- 49
- 28
FUTBOLCU AYKA
Ayka küçük bir çocuktu. Çok seviyordu Ayka futbol oynamayı, top peşinde koşmayı. Ayka’nın maçını seyreden bir yabancı sekiz – on çocuk arasında Ayka’yı fark ederdi. O, maç süresince durmaz, devamlı koşar, forvet oynamasına karşın, gol atmak kadar gol yememenin maç kazanmaktaki önemini bilir ve defanstaki arkadaşlarına yardıma gelirdi. Ayka gerçekten iyi bir golcüydü. Rakip ceza sahası içinde yakaladığı topları gole çevirirdi. Bir maçta üç – dört gol atmak Ayka için sıradan bir olaydı. Arkadaşları arasında yaptıkları maçlarda Ayka başı önde sahadan ayrılmamıştı. Ayka büyüdükçe aralarında yaptıkları maçları yeterli görmemeye başladı. Şehrin diğer mahallelerinde bulunan çocuklarla da maç yapmalıydı. Ancak bu şekilde futbolunu ilerletebileceğini düşünüyordu. Büyüdüğü zaman iyi bir futbolcu olmak istiyordu. Ayka'nın önerisi üstüne Çelikspor kuruldu.
Çelikspor ilk maçında takımda birlik olmaması ve oyuncuların gol atma sevdası yüzünden ilk devreyi 2 – 0 yenik kapadı. Devre arasında arkadaşları birbirini suçlarken, Ayka biraz ötede yere oturmuş, onları kızgın bir vaziyette izliyordu. İkinci devre takımın arka sırasında sahaya çıkan Ayka kararını çoktan vermişti. Kesinlikle ileri gitmeyecek, defansın en gerideki oyuncusu olarak oynayacaktı. İkinci devre Çelikspor’un yoğun baskısı altında başladı. Sağdan – soldan ataklar Çelikspor’dan geliyordu. Bu ataklar bir sonuca bağlanamıyor, gol olmuyordu. Ayka rakip takımın geliştirdiği ataklarda iki – üç rakip oyuncuyla mücadele ediyor, takımı bir gol daha yemesin diye gücünün sınırlarını sonuna kadar zorluyordu. İkinci devrenin ortalarına doğru orta sahada boş bir top yakalayan Ayka sağa doğru yöneldi. Önüne çıkan iki oyuncuyu geçtikten sonra korner direği yakınlarından topu kaleye ortaladı. Topu takip eden Çelikspor kaptanı kafa vuruşuyla ilk golü attı. Çelikspor’ lu oyuncular kaptanlarını sevinçle kucakladılar. Gollük ortayı Ayka’nın yaptığının hiçbiri farkında değildi. Ayka’ya dönüp bakan yoktu. Ayka gidip kaptanı tebrik etmedi, defanstaki görevine döndü. Maçın son dakikalarında Çelikspor bir gol attı ve maç 2 -2 berabere sona erdi.
Çelikspor bir hafta sonra ikinci maçını oynamak için sahaya çıktı. Ayka listede forvet yazılmasına karşın, maç başladıktan bir – iki dakika sonra defansa döndü. Nasılsa arkadaşları bir gol atarlar ve maçtan galip ayrılırlardı. Çelikspor rakip takımdan daha atak oynuyor fakat dakikalar geçtikçe beklenen gol bir türlü gelmiyordu. İlk devre 0 – 0 sona erdi. İkinci devre Çelikspor ataklarını sıklaştırdı. Orta sahada topla buluşan Ayka topu sürmeye başladı. Üstüne gelmiyorlardı. Oyunun başından beri defansta oynadığı için dikkati çekmemişti. Ayka kaleye doğru yaklaştı. İki oyuncunun arasından sıyrıldı. Artık kaleciyle karşı karşıyaydı. Ayka sert bir şutla ilk golü attı. Golden sonra arkadaşları Ayka’yı tebrik ettiler. Daha sonra Ayka ileriye dönük oynamaya başladı. Bu, Çelikspor’a canlılık getirmişti. Sonraki dakikalarda iki gol atan Çelikspor sahadan 3 – 0 galip ayrıldı.
Ayka sonraki maçlarda forvette oynadı, pek çok gol attı. Geçen zamanla birlikte Ayka büyüyor, gelişiyordu. Bir gün takım kaptanı İsmail, İnegölspor genç takımından teklif aldığını, Çelikspor’dan ayrılacağını söyledi ve arkadaşlarıyla vedalaşarak gitti. Bunun üzerine Ayka, İnegöl İdmanyurdu genç takımına giderek, bu takımda oynamak istediğini söyledi. Ayka antrenman maçında 3 gol atınca teknik direktör, Ayka’yı takıma aldığını açıkladı ve başarılar diledi. Ayka sonraki antrenman maçlarında attığı gol adedini giderek fazlalaştırdı. Süratli ve hızlı oyunu sayesinde 4 – 5 gol attığı oluyordu. Takımda onun kadar gol atan oyuncu yoktu. Ayka zamanla teknik direktörün bu durumu görmezden geldiğini fark etmekte gecikmedi. Arada bir 2 – 3 gol atan oyuncu takdir edildiği, bravo, bugün çok iyisin, diyerek alkışlandığı halde kendisinin bir kez olsun tebrik edilmediğini gördükçe canı sıkılmaya başladı. Bu durumun nedenini düşünüyor fakat mantıksal bir açıklamasını yapamıyordu.
Birkaç ay sonraki o son antrenman maçında Ayka’nın söylediklerinde ne kadar haklı olduğu ortaya çıkacaktı. Genç takımlar arasındaki maçlar haftaya başlıyordu. Teknik direktör ideal kadroyu bugün belirleyecekti. Bazı oyuncular arkadaşlarını getirmişti. Ayka bunların çoğunu ilk kez görüyordu, daha önce antrenmana gelmemişlerdi. Teknik direktör A takımının kadrosunu okuduğunda Ayka ismi bu kadroda yoktu, A takımının yedeklerinde bile. Bu kadrodakiler devamlı olarak antrenmanlara çıkan oyunculardı. Ayka’nın A takımında yer alması gerekirdi. Ayka, onlarla birlikte bu günler için hazırlanmış, hiçbir antrenmanı kaçırmamış, yağmur - çamur demeden antrenmanlara gelmişti. Olsun, diye düşündü, Ayka. Ben B takımında da oynar, kendimi gösteririm.
B takımının kadrosu okunduğunda Ayka isminin geçmediğini üzülerek gördü. B takımında oynayacak oyuncuların çoğu ilk kez antrenmana geliyorlardı. Teknik direktör daha sonra B takımının yedeklerini okudu. Yedekler 5 oyuncudan oluşuyordu ve son isim olarak Ayka denmişti. Takımlar sahadaki, yedekler saha kenarındaki yerlerini aldılar ve teknik direktörün düdüğüyle maç başladı. Ayka oturup kaldığı yerde hırsından titriyordu. “ Vay vay vay.. Demek öyle ha.. Demek artık kartlarını açık oynuyorsun. Ne yaptım sana ben, ne istedin benden? İkinci devre başlarken yedeklerin hepsi oyuna girecek dedin. Ne diyeyim ikinci devre görüşürüz senle. “
Birinci devre sona erdiğinde A takımı 2 – 1 galip durumdaydı. Devre arasında teknik direktör A takımı oyuncularına: “ İyi oynuyorsunuz, fakat pek çok gol pozisyonunu cömertçe harcadınız. Takımda gol kısırlığı var. Gol atın, gol.. “ dedikten sonra, A takımındaki oyunculardan bazılarını çıkarıp yerlerine A takımının tüm yedeklerini oyuna dahil etti. B takımının 3 oyuncusu oyundan çıkarıldı, yerlerine 3 yedek oyuncu alındı. Şimdi o kadar oyuncu bolluğu arasında ikinci devre bile oyuna başlayacak yeterlilikte bulunmayan B takımının 2 yedeği kalmıştı. Biri yeni gelen birisi, diğeri de Ayka? Sözde ikinci devre başlarken yedeklerin hepsi oyuna girecekti.
Maçın bitmesine 15 dakika kalmıştı ki, B takımı 4. golü yedi. Durum 4 – 1 olmuştu. Bunun üzerine teknik direktör B takımından 2 oyuncuyu çıkardı ve son kalan 2 yedeği oyuna dahil etti. Ayka maçın bitmesine az bir süre kaldığının farkındaydı. Bu sürede tüm gücünü sarf edecek, bir gol atıp, onu utandıracaktı. Ayka top nerede ise oraya koştu, çok çalıştı, kan ter içinde kaldı. Ayka’nın oyuna girdiği andan itibaren pas vermekte zorluk çekmeye başladıklarını fark eden A takımı oyuncuları şaşırmışlardı. İnanılır gibi değildi ama bir Ayka koca takıma yetiyordu. Ayka’nın korkunç presi altında giderek gerileyen A takımı defansa çekildi.
Maçın başından beri dağınık bir futbol sergileyen 4 – 1 yenik durumdaki B takımı, Ayka’nın oyuna girmesiyle canlanmış, pas hatalarını değerlendirip, nadir olarak geliştirdikleri ataklarını sıklaştırmıştı. Topu kapan B takımı oyuncusunun gözleri Ayka’yı arıyor, eğer yakında ise, Ayka’ya pasını veriyor, topla buluşan Ayka ileri atılıyordu. Maçın bitmesine 5 dakika kalmıştı ki, rakip ceza sahasına giren bir oyuncu düşürüldü. Karar penaltıydı. İşte o an geldi diye düşündü Ayka, topu aldı, penaltı noktasına dikti. Topa vurmak için gerilirken teknik direktörün biraz ilerden, hayır Ayka, sen bırak, penaltıyı Muzaffer atsın, dediğini işitti. Kulaklarına inanamadı. Acaba yanlış mı anladım diye düşünerek sesin geldiği tarafa döndü. Teknik direktör penaltı noktasına gelerek, gel Muzaffer, penaltıyı at, deyince Ayka kahroldu. Yanlış anlamamıştı ve penaltıyı Muzaffer atacaktı. Ayka’nın sinirleri iyice gerildi. Ahlaksız diye mırıldandı. Kenara çekildi. Gol olmaz da utanırsın belki diye düşündü. Dayanamıyordu artık gururuyla bu derece oynanmasına, neredeyse patlayacaktı. Biraz sonra atılan penaltı gol olunca, B takımının yaşadığı sevinç birden üzüntüye dönüştü.
Ayka patlamıştı. “ Artık senin takımında oynamam ben. Şimdi gidiyorum ve bir daha dönmeyeceğim “ diye bağırırken sırtından çıkardığı formasını yere attı. Ayka daha sonra saha dışına çıktı ve elbiselerini aldı. Peşinden gelen teknik direktör ismet rezil olmuştu. “ Dur Ayka, bari maçı tamamla “ dedi, Ayka’nın yanına gelerek. Ayka: “ Sen de maçın da yerin dibine batsın. Oynamıyorum işte “ dedikten sonra yürüdü gitti. Yolda Ayka bu olanları bir gün dünyaya duyuracağına dair kendine söz verdi.
Aradan birkaç ay geçtikten sonra Ayka ve ailesi Bursa’ya taşındı. Böylesi daha iyi olacaktı. Bursa, İnegöl’den büyüktü. Pek çok takım vardı burada. Bir takıma girerdi ve futbolunu oynardı. Bir takıma girmek kolay değildi. Ayka bu şehirde kimseyi tanımıyordu, ailesi yardımcı olamazdı. Zaman boşa geçmemeliydi. Antrenmansız geçen her gün Ayka’yı formdan düşürebilirdi. Ayka, Bursa Atatürk Stadyumu’na giderek koşu antrenmanlarına başladı. İki ay burada koşularını sürdüren Ayka, bir gün orada tanıştığı bir koşucuya “ Ben aslında futbol oynuyordum. Bursa’ya yeni taşındık. Formumu kaybetmeyeyim diye gelip burada koşuyorum “ deyince Cavit Önge adındaki koşucu “ Ben de Muradiyespor Kulübü’nün atletizm takımındayım. Bizim kulübün futbol şubesinde gel oyna istersen “ dedi. Ayka buna çok sevindi ve ertesi gün soluğu Muradiyespor Kulübü’nde aldı. Muradiyespor futbol takımıyla antrenmanlara başlayan Ayka diğer yandan koşu antrenmanlarını aksatmıyordu. 16 yaşında bir genç olmuştu ve iyi bir futbolcu olmanın iyi bir kondisyonla mümkün olacağını biliyordu. Bir gün Ayka stadyumda şortla koşmuş, dinleniyordu. Sporcuları seyre dalan Ayka havanın soğuduğunu fark edememişti. Hafif bir yağmur çiseliyordu. Oldukça fazla dinlendiğini neden sonra anladı. Üşümüştü. Oturduğu yerden kalktı. Bir süre koştuktan sonra elbiselerini giymek için içeri girdi. Ertesi gün dizlerinin sızladığını fark etti. Birkaç gün sonra zorlukla yürüyebildiğini. Ayakta dururken dizleri tutmuyordu. Sanki boşlukta dikiliyor gibi oluyordu ve bir adım atmaya kalksa yere düşecekti.
Ayka küçük bir çocuktu. Çok seviyordu Ayka futbol oynamayı, top peşinde koşmayı. Ayka’nın maçını seyreden bir yabancı sekiz – on çocuk arasında Ayka’yı fark ederdi. O, maç süresince durmaz, devamlı koşar, forvet oynamasına karşın, gol atmak kadar gol yememenin maç kazanmaktaki önemini bilir ve defanstaki arkadaşlarına yardıma gelirdi. Ayka gerçekten iyi bir golcüydü. Rakip ceza sahası içinde yakaladığı topları gole çevirirdi. Bir maçta üç – dört gol atmak Ayka için sıradan bir olaydı. Arkadaşları arasında yaptıkları maçlarda Ayka başı önde sahadan ayrılmamıştı. Ayka büyüdükçe aralarında yaptıkları maçları yeterli görmemeye başladı. Şehrin diğer mahallelerinde bulunan çocuklarla da maç yapmalıydı. Ancak bu şekilde futbolunu ilerletebileceğini düşünüyordu. Büyüdüğü zaman iyi bir futbolcu olmak istiyordu. Ayka'nın önerisi üstüne Çelikspor kuruldu.
Çelikspor ilk maçında takımda birlik olmaması ve oyuncuların gol atma sevdası yüzünden ilk devreyi 2 – 0 yenik kapadı. Devre arasında arkadaşları birbirini suçlarken, Ayka biraz ötede yere oturmuş, onları kızgın bir vaziyette izliyordu. İkinci devre takımın arka sırasında sahaya çıkan Ayka kararını çoktan vermişti. Kesinlikle ileri gitmeyecek, defansın en gerideki oyuncusu olarak oynayacaktı. İkinci devre Çelikspor’un yoğun baskısı altında başladı. Sağdan – soldan ataklar Çelikspor’dan geliyordu. Bu ataklar bir sonuca bağlanamıyor, gol olmuyordu. Ayka rakip takımın geliştirdiği ataklarda iki – üç rakip oyuncuyla mücadele ediyor, takımı bir gol daha yemesin diye gücünün sınırlarını sonuna kadar zorluyordu. İkinci devrenin ortalarına doğru orta sahada boş bir top yakalayan Ayka sağa doğru yöneldi. Önüne çıkan iki oyuncuyu geçtikten sonra korner direği yakınlarından topu kaleye ortaladı. Topu takip eden Çelikspor kaptanı kafa vuruşuyla ilk golü attı. Çelikspor’ lu oyuncular kaptanlarını sevinçle kucakladılar. Gollük ortayı Ayka’nın yaptığının hiçbiri farkında değildi. Ayka’ya dönüp bakan yoktu. Ayka gidip kaptanı tebrik etmedi, defanstaki görevine döndü. Maçın son dakikalarında Çelikspor bir gol attı ve maç 2 -2 berabere sona erdi.
Çelikspor bir hafta sonra ikinci maçını oynamak için sahaya çıktı. Ayka listede forvet yazılmasına karşın, maç başladıktan bir – iki dakika sonra defansa döndü. Nasılsa arkadaşları bir gol atarlar ve maçtan galip ayrılırlardı. Çelikspor rakip takımdan daha atak oynuyor fakat dakikalar geçtikçe beklenen gol bir türlü gelmiyordu. İlk devre 0 – 0 sona erdi. İkinci devre Çelikspor ataklarını sıklaştırdı. Orta sahada topla buluşan Ayka topu sürmeye başladı. Üstüne gelmiyorlardı. Oyunun başından beri defansta oynadığı için dikkati çekmemişti. Ayka kaleye doğru yaklaştı. İki oyuncunun arasından sıyrıldı. Artık kaleciyle karşı karşıyaydı. Ayka sert bir şutla ilk golü attı. Golden sonra arkadaşları Ayka’yı tebrik ettiler. Daha sonra Ayka ileriye dönük oynamaya başladı. Bu, Çelikspor’a canlılık getirmişti. Sonraki dakikalarda iki gol atan Çelikspor sahadan 3 – 0 galip ayrıldı.
Ayka sonraki maçlarda forvette oynadı, pek çok gol attı. Geçen zamanla birlikte Ayka büyüyor, gelişiyordu. Bir gün takım kaptanı İsmail, İnegölspor genç takımından teklif aldığını, Çelikspor’dan ayrılacağını söyledi ve arkadaşlarıyla vedalaşarak gitti. Bunun üzerine Ayka, İnegöl İdmanyurdu genç takımına giderek, bu takımda oynamak istediğini söyledi. Ayka antrenman maçında 3 gol atınca teknik direktör, Ayka’yı takıma aldığını açıkladı ve başarılar diledi. Ayka sonraki antrenman maçlarında attığı gol adedini giderek fazlalaştırdı. Süratli ve hızlı oyunu sayesinde 4 – 5 gol attığı oluyordu. Takımda onun kadar gol atan oyuncu yoktu. Ayka zamanla teknik direktörün bu durumu görmezden geldiğini fark etmekte gecikmedi. Arada bir 2 – 3 gol atan oyuncu takdir edildiği, bravo, bugün çok iyisin, diyerek alkışlandığı halde kendisinin bir kez olsun tebrik edilmediğini gördükçe canı sıkılmaya başladı. Bu durumun nedenini düşünüyor fakat mantıksal bir açıklamasını yapamıyordu.
Birkaç ay sonraki o son antrenman maçında Ayka’nın söylediklerinde ne kadar haklı olduğu ortaya çıkacaktı. Genç takımlar arasındaki maçlar haftaya başlıyordu. Teknik direktör ideal kadroyu bugün belirleyecekti. Bazı oyuncular arkadaşlarını getirmişti. Ayka bunların çoğunu ilk kez görüyordu, daha önce antrenmana gelmemişlerdi. Teknik direktör A takımının kadrosunu okuduğunda Ayka ismi bu kadroda yoktu, A takımının yedeklerinde bile. Bu kadrodakiler devamlı olarak antrenmanlara çıkan oyunculardı. Ayka’nın A takımında yer alması gerekirdi. Ayka, onlarla birlikte bu günler için hazırlanmış, hiçbir antrenmanı kaçırmamış, yağmur - çamur demeden antrenmanlara gelmişti. Olsun, diye düşündü, Ayka. Ben B takımında da oynar, kendimi gösteririm.
B takımının kadrosu okunduğunda Ayka isminin geçmediğini üzülerek gördü. B takımında oynayacak oyuncuların çoğu ilk kez antrenmana geliyorlardı. Teknik direktör daha sonra B takımının yedeklerini okudu. Yedekler 5 oyuncudan oluşuyordu ve son isim olarak Ayka denmişti. Takımlar sahadaki, yedekler saha kenarındaki yerlerini aldılar ve teknik direktörün düdüğüyle maç başladı. Ayka oturup kaldığı yerde hırsından titriyordu. “ Vay vay vay.. Demek öyle ha.. Demek artık kartlarını açık oynuyorsun. Ne yaptım sana ben, ne istedin benden? İkinci devre başlarken yedeklerin hepsi oyuna girecek dedin. Ne diyeyim ikinci devre görüşürüz senle. “
Birinci devre sona erdiğinde A takımı 2 – 1 galip durumdaydı. Devre arasında teknik direktör A takımı oyuncularına: “ İyi oynuyorsunuz, fakat pek çok gol pozisyonunu cömertçe harcadınız. Takımda gol kısırlığı var. Gol atın, gol.. “ dedikten sonra, A takımındaki oyunculardan bazılarını çıkarıp yerlerine A takımının tüm yedeklerini oyuna dahil etti. B takımının 3 oyuncusu oyundan çıkarıldı, yerlerine 3 yedek oyuncu alındı. Şimdi o kadar oyuncu bolluğu arasında ikinci devre bile oyuna başlayacak yeterlilikte bulunmayan B takımının 2 yedeği kalmıştı. Biri yeni gelen birisi, diğeri de Ayka? Sözde ikinci devre başlarken yedeklerin hepsi oyuna girecekti.
Maçın bitmesine 15 dakika kalmıştı ki, B takımı 4. golü yedi. Durum 4 – 1 olmuştu. Bunun üzerine teknik direktör B takımından 2 oyuncuyu çıkardı ve son kalan 2 yedeği oyuna dahil etti. Ayka maçın bitmesine az bir süre kaldığının farkındaydı. Bu sürede tüm gücünü sarf edecek, bir gol atıp, onu utandıracaktı. Ayka top nerede ise oraya koştu, çok çalıştı, kan ter içinde kaldı. Ayka’nın oyuna girdiği andan itibaren pas vermekte zorluk çekmeye başladıklarını fark eden A takımı oyuncuları şaşırmışlardı. İnanılır gibi değildi ama bir Ayka koca takıma yetiyordu. Ayka’nın korkunç presi altında giderek gerileyen A takımı defansa çekildi.
Maçın başından beri dağınık bir futbol sergileyen 4 – 1 yenik durumdaki B takımı, Ayka’nın oyuna girmesiyle canlanmış, pas hatalarını değerlendirip, nadir olarak geliştirdikleri ataklarını sıklaştırmıştı. Topu kapan B takımı oyuncusunun gözleri Ayka’yı arıyor, eğer yakında ise, Ayka’ya pasını veriyor, topla buluşan Ayka ileri atılıyordu. Maçın bitmesine 5 dakika kalmıştı ki, rakip ceza sahasına giren bir oyuncu düşürüldü. Karar penaltıydı. İşte o an geldi diye düşündü Ayka, topu aldı, penaltı noktasına dikti. Topa vurmak için gerilirken teknik direktörün biraz ilerden, hayır Ayka, sen bırak, penaltıyı Muzaffer atsın, dediğini işitti. Kulaklarına inanamadı. Acaba yanlış mı anladım diye düşünerek sesin geldiği tarafa döndü. Teknik direktör penaltı noktasına gelerek, gel Muzaffer, penaltıyı at, deyince Ayka kahroldu. Yanlış anlamamıştı ve penaltıyı Muzaffer atacaktı. Ayka’nın sinirleri iyice gerildi. Ahlaksız diye mırıldandı. Kenara çekildi. Gol olmaz da utanırsın belki diye düşündü. Dayanamıyordu artık gururuyla bu derece oynanmasına, neredeyse patlayacaktı. Biraz sonra atılan penaltı gol olunca, B takımının yaşadığı sevinç birden üzüntüye dönüştü.
Ayka patlamıştı. “ Artık senin takımında oynamam ben. Şimdi gidiyorum ve bir daha dönmeyeceğim “ diye bağırırken sırtından çıkardığı formasını yere attı. Ayka daha sonra saha dışına çıktı ve elbiselerini aldı. Peşinden gelen teknik direktör ismet rezil olmuştu. “ Dur Ayka, bari maçı tamamla “ dedi, Ayka’nın yanına gelerek. Ayka: “ Sen de maçın da yerin dibine batsın. Oynamıyorum işte “ dedikten sonra yürüdü gitti. Yolda Ayka bu olanları bir gün dünyaya duyuracağına dair kendine söz verdi.
Aradan birkaç ay geçtikten sonra Ayka ve ailesi Bursa’ya taşındı. Böylesi daha iyi olacaktı. Bursa, İnegöl’den büyüktü. Pek çok takım vardı burada. Bir takıma girerdi ve futbolunu oynardı. Bir takıma girmek kolay değildi. Ayka bu şehirde kimseyi tanımıyordu, ailesi yardımcı olamazdı. Zaman boşa geçmemeliydi. Antrenmansız geçen her gün Ayka’yı formdan düşürebilirdi. Ayka, Bursa Atatürk Stadyumu’na giderek koşu antrenmanlarına başladı. İki ay burada koşularını sürdüren Ayka, bir gün orada tanıştığı bir koşucuya “ Ben aslında futbol oynuyordum. Bursa’ya yeni taşındık. Formumu kaybetmeyeyim diye gelip burada koşuyorum “ deyince Cavit Önge adındaki koşucu “ Ben de Muradiyespor Kulübü’nün atletizm takımındayım. Bizim kulübün futbol şubesinde gel oyna istersen “ dedi. Ayka buna çok sevindi ve ertesi gün soluğu Muradiyespor Kulübü’nde aldı. Muradiyespor futbol takımıyla antrenmanlara başlayan Ayka diğer yandan koşu antrenmanlarını aksatmıyordu. 16 yaşında bir genç olmuştu ve iyi bir futbolcu olmanın iyi bir kondisyonla mümkün olacağını biliyordu. Bir gün Ayka stadyumda şortla koşmuş, dinleniyordu. Sporcuları seyre dalan Ayka havanın soğuduğunu fark edememişti. Hafif bir yağmur çiseliyordu. Oldukça fazla dinlendiğini neden sonra anladı. Üşümüştü. Oturduğu yerden kalktı. Bir süre koştuktan sonra elbiselerini giymek için içeri girdi. Ertesi gün dizlerinin sızladığını fark etti. Birkaç gün sonra zorlukla yürüyebildiğini. Ayakta dururken dizleri tutmuyordu. Sanki boşlukta dikiliyor gibi oluyordu ve bir adım atmaya kalksa yere düşecekti.